Roma konusunda asla objektif olamayız. 4 kere gittik. Çok seviyoruz merkez. Zaten İtalya bizim bebeğimiz; defalarca gitsek asla sıkılmayacağımız bir ülke. Roma da başkent olması sebebiyle bundan nasibini alıyor.
Tarihse tarih, müzeyse müze, yemekse yemek. Bir de buna sıcakkanlı İtalyan halkı eklenince daha ne olsun diyoruz.
Roma bizi her zaman çok mutlu eden bir destinasyon oldu. Roma deyince içimiz kıpır kıpır oluyor öyle diyelim.
Tabii bu konuda yalnız değiliz. Çok sevilen bir şehir olduğundan hep kalabalık, hep bir curcuna. Ama biz size daha rahat gezebilmeniz için birkaç ipucu veriyor olacağız.

İlginizi çekebilecek diğer yazılarımız:
Roma En İyi Tatlı ve Kahve Adresleri
Başlamadan eğer gitme niyetiniz varsa, İtalya’nın bir diğer harika lokasyonu Cinque Terre için de rehberimize göz atmanızı öneririz.
Bir de biz bu yazıyı yazarken Corona virüsü patlak verdi. İtalya’ya bir daha ne zaman gidebiliriz bilemiyoruz. Oldukça duygusallaşıyoruz yazarken de..
Başlamadan Roma videomuzu aşağıya bırakıyoruz.
Roma’ya Ne Zaman Gidilir?
Bu soruya yazın gitmeyin de ne zaman giderseniz gidin diye cevap vermek istiyoruz. Çünkü yazın aşırı ama aşırı kalabalık oluyor Roma. Bizzat denedik. Ayrıca yapış yapış bir sıcağı var ki kolunuza biri dokununca bile rahatsız oluyorsunuz.
Bahar ayları en güzel zaman olmakla birlikte biz iki kere Şubat’ta gittik Roma’ya ve sıfır pişmanlık. Hem şehir kalabalık olmuyor, hava gezmeye elverişli oluyor hem de konaklama için daha mantıklı paralar veriyor oluyorsunuz. Yani kışın Roma’ya gitmek hiç fena bir fikir değil.
Roma’da Kaç Gün Kalınır?
Bir ömür boyu desek biraz abartmış olsak da maalesef ilk kez bu soruya tam cevap veremiyoruz. Çünkü Roma gerçekten dopdolu bir şehir. 4 kere gittik. Bir 4 kere daha gitsek yine şehrin her yerini görmüş olamayız diye düşünüyoruz. Ama genel hatlarıyla şehri göreyim, alternatif mekanlardan çok asıl turistik mekanlara gideyim derseniz, sıkıştırılmış bir programla 3 gün ama en ideali 4 gün diyerek konuyu noktalayalım.
Roma’da Nerede Kalınır?
Bu konu biraz sizin gezme tarzınızla alakalı. Ama en önemlisi toplu taşımaya yakın olmak. Çünkü Roma küçük bir şehir değil. Dolayısıyla illa ki toplu taşıma kullanmak zorunda kalacaksınız. O yüzden konaklamanızı seçerken buna dikkat etmeniz gerek.
Biz son gittiğimizde Trastevere’yi seçtik ve epey memnun kaldık. Bir kere çok tatlı bir bölge. Gecesi oldukça hareketli. Yine de yemek sonrası odasına çekilmeyi sevenlerdenseniz, nerede kaldığınızın çok önemi yok. Trastevere’ye alternatif bir diğer bölge Monti. Kolezyum’a da oldukça yakın.
Memnun kaldığımız yerler şöyle:
Charme Spagna Boutique Hotel: İspanyol Merdivenleri’nin hemen yanı başında olması sebebiyle tercih etmiştik. İyi ki de etmişiz. Kaldığımız oda küçüktü ama bizim için sorun olmadı.
Yine İspanyol Merdivenleri’ne çok yakın ve oda dizaynı ve kahvaltısıyla kalbimizi çalmış olan QT Suites Roma çok güzel alternatiflerden biri.
Trastevere’de konaklamak isterseniz Midtown Trastevere’yi gönül rahatlığı ile önerebiliriz.
Roma Pahalı mı?
Roma şöyle ucuz böyle ucuz diyebileceğimiz bir şehir değil maalesef. Özellikle bu durum konaklama konusunda kendini aşırı belli ediyor. Yine de Kuzey Avrupa ülkeleri ile kıyasladığımızda, kısmen daha insaflı bir şehir diyebiliriz.
Roma’da her ayın ilk Pazar’ı müzeler ücretsiz olarak gezilebiliyor. Vatikan’da ise her ayın son Pazar’ı. Bu sistemin değişeceğine dair bir takım haberler okuduk. Gitmeden müzelerin sitesinden kontrol edin deriz.
Roma Pass
Bütçeyi rahatlatmak için Roma Pass aldık. Bunu giden herkese öneriyoruz. Roma Pass aslında bir şehir kartı.
-2 versiyonu var: 48 saatlik ve 72 saatlik. Biz 72 saatliği aldık. Böylece ilk iki müzeye giriş ücretsiz oluyor. 48 saatlikte bu tek müze ile sınırlı. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
-Bazı müzelerde de indirim sağlıyor. Örneğin biz Capitolini Müzesi’ne bu kartla indirimli girdik. Fakat kartla bilet alırken ve eğer 2 müze hakkınızı doldurmadıysanız sadece indirim isteğinizi belirtmeniz gerekiyor.
-Daha da önemlisi Roma Pass’le girdiğiniz müzelerde upuzun bilet sırası beklemiyorsunuz. Bu kısma ayrıca değineceğiz.
-Ayrıca toplu taşıma da bu süre boyunca ücretsiz olarak kullanılabiliyor.
-Kart ilk müzeye giriş yaptığınızda ya da ilk kez toplu taşımayı kullandığınızda aktive oluyor ve sonrasında 48 saat veya 72 saat sonra süresi doluyor. Aktivasyon için her hangi bir makinede validasyon yapmanıza ayrıca gerek yok. Fakat karta gözünüz gibi bakın. Çünkü sık sık kontrol oluyor.
-2 müzeye girdiğinizde ve toplu taşımayı kullandığınızda zaten kart parasını çıkarıyor. Bu yüzden müze gezme niyetiniz varsa mutlaka tavsiye ediyoruz. Fakat biz bundan birkaç hafta önce 38.5€’ya almışken şu an 52€ olduğunu görüyoruz. 19 Şubat 2020’de değişmiş. Gideceğiniz müzelere bakarak bir karar verirsiniz artık.
-Biz Roma Pass ile Kolezyum’a ve Castel Sant’Angelo’ya girdik.
Roma’da Ulaşım Konusu
Havaalanından Şehir Merkezine Ulaşım
Fiumicino’dan merkeze ulaşım için her zaman olduğu gibi birkaç yöntem bulunuyor. Bu yöntemler de kendi içinde seçenekler barındırıyor. Ben bekleyemem, hız benim göbek adım diyenler için, en pahalı toplu taşıma yöntemi Leonardo Express adı verilen ve doğrudan Termini’ye 32 dakika içinde ulaşan tren. Diğer bir tren seçeneği ise ara durakları olan ve yaklaşık 50-55 dakika süren FL1 adlı yerel tren. Otobüslerde ise seçenek bol. Gideceğiniz yere göre Terravision, SIT, TAM isimli otobüslerini kullanabilirsiniz. Son seçenek ise taksi ve ortalama ücret 48 €.
Ulaşım yöntemleri | Tek yön ücreti |
---|---|
Leonardo Express – her 30 dakikada sefer var, yolculuk 32 dakika | 14 € |
FL1 Local Train – Trastevere, Ostiense ve Tiburtina duraklarına gidiyor, yolculuk 55 dakika | 8 € |
Terravision Bus – doğrudan Termini İstasyonu’na gidiyor, yolculuk 55 dakika | 5.80 € |
SIT Bus – Vatikan durağında durduktan sonra, Termini İstasyonu’na gidiyor, yolculuk 55 dakika | 6 € |
TAM Bus – Ostiense istasyonu üzerinden Termini, yolculuk 55 dakika | 7 € |
Şehir içi Ulaşım
Aşağıda anlatacağımız mekanların tümünü gezmek isterseniz yürümek çok sağlıklı bir seçenek olmayacaktır. En az 40-50 km’lik bir yürüyüş mesafesinden bahsediyoruz. O sebeple toplu taşıma kullanacaksınız. Bunun kaçışı yok. Eğer Roma Pass aldıysanız, bütün toplu taşıma yöntemleri Pass’e dahil. Pass’iniz yoksa ise aşağıdaki bilet tiplerinden size uygun olanı seçebilirsiniz. Eğer çok günlük bilet alırsanız, ilk kullanımınızı sabah saatlerinde yapmayı unutmayın. Çünkü akşam 9’da ilk defa bileti kullanırsanız, gece yarısı 1 gün harcanmış sayılıyor. Bütün bilet tiplerinde otobüs, metro, tramvay kullanımı serbest.
Bilet Tipleri | Ücreti |
---|---|
Tek binişlik | 1.5 € |
Günlük sınırsız kullanım | 6 € |
3 günlük bilet | 16.5 € |
7 günlük bilet | 24 € |
Roma Gezilecek Yerler
4 kere Roma’ya gitmiş olmanın bize verdiği yetkiye dayanarak burada uzun bir liste yapacağız. Siz gittiğiniz gün sayısına göre bir planlama yaparsınız. Kesin Görülmesi Gerekenler, İlk Sefer de Görmeseniz de Olur ve Turist Tuzakları olacak şekilde üç başlık altımda topluyoruz.
Kesin Görülmesi Gereken Yerler’de Vatikan’ı ayrı bir yere koymak lazım. Başlı başına bir devlet kendisi. Bu yüzden kendisini ayrı bir yazıda anlatıyoruz.
Kesin Görülmesi Gerekenler
Kolezyum





Roma denince akla sanıyoruz ilk burası geliyor. Roma diye Google’da arattığınızda hep buranın fotoğrafları ilk sırada çıkıyor. Google’ın vardır bir bildiği diyerek, listemize buradan başlamak istedik.
Öncelikle bilet olayından bahsedelim. Çünkü burası Roma’nın en popüler turistik noktalarından biri. Eğer doğru hamleleri yapmazsanız, saatlerce sıra bekleyebilirsiniz.
Biz burası için biletimizi şöyle hallettik. Şu site üzerinden kişi başı 2€ vererek Roma Pass’i olanlara yönelik olan rezervasyonu yaptık. Böylece kaçta gireceğimiz belliydi. Kolezyum’un karşısındaki gişeden rezervasyonumuzu ve Roma Pass göstererek biletimizi teslim aldık. Böylece bilet almayı bekleyen bir sürü kişiye nanik yaparak, neredeyse hiç beklemeden bilette yazan saatte girebildik. Bu arada Kolezyum’ a alınan bilet ile Roma Forumu ve Palatino Tepesi de gezilebiliyor.
Eyyy sevgili turist. Şu an bastığın yer 2100 yıllık. Ona göre hareket et her şeyden önce:) Burası MÖ 70 yılında inşaatı tamamlanan bir arena. Kocaman bir stadyum gibi adeta. O dönem halkı oyalayabilmek için düzenlenen gladyatör dövüşleri burada yapılmış. Tahminlere göre 500 bin insan ve 1 milyonun üzerinden hayvanın öldüğü söyleniyor. İdamlar halka açık yapıldığından, yine burada zaman zaman yapılmış. Acayip vahşi bir yer yani. Kapasitesinin 50 binin üzerinde olduğu söyleniyor ve yapı çok acayip korunmuş. 1349’daki depremde büyük hasar almış. Buradan alınan taşlar Roma’nın farklı yerlerinde kullanılmış. Görüp de buradan etkilenmemek mümkün değil.
Çok büyük bir yapı olduğu için dışardan fotoğraf çekebilmek için birçok blogda yazılan noktalar var. İlginizi çekerse biz şu yazıyı beğenmiştik. Yazı İngilizce. Anlamasanız bile en azından çekilen açıları görebilirsiniz.
Giriş ücreti Mart 2020 itibariyle 16€. Her gün 08:30’da açılıyor ve kapanış saati dönemsel olarak değişiyor. Bu yüzden şuradan kontrol edip gitmekte fayda var.





Mutlaka ama mutlaka gece de yolunuzu buraya düşürün. Gecesi ayrı bir güzel oluyor. Bu arada Kolezyum’u gezmek için gece turları var. Enteresan olabilir.
Ulaşım: -Metro B hattı ile “Colosseo” durağı, -Tramvay 3 numaralı hat ile, -Otobüsle 75, 81, 175, 204, 673 hatları ile
Bonus bilgi: Kolezyum’un Hatay’daki Titus Tüneli ile ortak bir yanı var. İkisi de Vespasian döneminde inşa edilmeye başlanmış ama kendisi değil oğlu Titus tarafından bitirilmiş.
Roma Forumu





Burası Kolezyum’un tam karşısında kalan, Antik Roma döneminde gündelik yaşamın sürdüğü, hükümet binalarının olduğu bir alan. “Market place” olarak da geçiyor. Kolezyum’dan 400-500 yıl kadar daha eski. Hatta gladyatör dövüşleri ilk olarak burada yapılıyormuş. Seçimler, büyük konuşmalar burada yapılmış. İçinde çok iyi korunmuş yapılar var.
Kolezyum tarafından girdiğinizde biraz ilerleyince solunuzda bir bina göreceksiniz. Buranın terasından forumu çok daha iyi görebilirsiniz.
Forum’u çok iyi gören diğer iki noktadan biri Forum’un diğer ucundan çıktığınızda biraz yokuşu çıkınca ulaşılan yer. Tam adını koyamadık. Zaten mutlaka fotoğraf çekenleri görürsünüz. Yukardaki fotoğrafı orada çektik.
Diğer bir nokta ise Capitolini Müzesi’nin içindeki Tabularium adı verilen teras.
Her yerini detaylı gezmek isterseniz epey vakit alıyor. Bizden söylemesi. Gitmeden görmek istediklerinizi belirlemekte fayda var.
Buranın bilet olayı da Kolezyum ile aynı çünkü aynı biletle giriliyor. Yani Kolezyum’a girmeyecekseniz bile aynı bileti almak zorundasınız çünkü ayrı bilet satılmıyor.
Burası da her gün 08:30’da açılıyor ama kapanış saatleri gittiğiniz döneme göre farklılık gösterebiliyor. Buradan kontrol edebilirsiniz.
Palatino Tepesi





Palatino Tepesi, Roma Forum’dan yaklaşık 40 metre yukarıda kalan tepe. Romus ve Romulus’un hayatının bir dişi kurt tarafından kurtarıldığı yer. Bir tarafı Roma Forumu iken diğer tarafı eskiden oyunların yapıldığı açık hava stadı, Circus Maximus. Palatino kelimesi İngilizce’deki Palace yani saray kelimesinin kökenini oluşturuyormuş. Şehrin zenginleri burada saraylar yapmışlar. Oldukça iyi korunmuş. Vaktiniz olursa buraya kadar gelmişken mutlaka görün deriz. Yoksa önceliğiniz Kolezyum ve Roma Forumu olsun.
Bilet için yukarıda anlattığımız her şey burası için de geçerli.
Pantheon





Roma’da ücretsiz olarak görülebilecek en güzel yerin burası olduğunu iddia ediyoruz. Bütün tanrılara adanmış bir tapınak. Çok iyi korunmuş. 7. yüzyılda bir kiliseye dönüştürülmüş. 43 metre çapındaki beton kubbenin, o dönemin teknolojisiyle nasıl yapıldığı bilinmiyor. MÖ 113’te tamamlandığı söyleniyor. Çok eski yani.
İçinde ünlü sanatçı Rafael’in ve İtalya’nın birleşmesinden sonraki ilk kral olan ve adına kocaman bir anıt yapılmış olan Vittorio Emmanuele II’nin mezarı da bulunuyor.
Kubbenin ortasında Oculus adı verilen bir delik var. Buranın da yüksekliği çapla aynı olacak şekilde yani 43 metre. Buradan içeri yağmur suyu girmediğine dair bir uydurma hikaye var. Kim, neden uydurmuş bilmiyoruz.
Pantheon’u hem gece hem gündüz görün deriz. Hatta gece içeri girdiğinizde üzerimizde bıraktığı etki her seferinde daha fazla oluyor.
Pazartesi-Cumartesi 08:30-19:30. Pazar 09:00-18:00 arası, ücretsiz olarak gezilebiliyor.
Piazza Navona





Burası bizce Roma’nın en güzel meydanı. Aynı zamanda birçok kişi burayı Dan Brown’ın Melekler ve Şeytanlar isimli kitabından da biliyor. Zamanında Papa’nın yazlık konutu buradaymış. Şunun önüne bir çeşme konduruverin demiş ve Bernini’nin muhteşem Fontana dei Quattro Fiumi yani Dört Nehir Çeşmesi yapılmış. Acayip bir Barok mimariye sahip, kocaman ve her daim kalabalık olan bir meydan. Burası da gece çok tatlı. Mutlaka sokak sanatçıları oluyor ve çeşme çok güzel aydınlatılıyor. Ayrıca Noel zamanı burada bir Noel pazarı kuruluyor. Aklınızda olsun.
Fontana de Trevi (Aşk Çeşmesi)





Buranın ismi oldukça düz bi mantıkla konmuş. Üç yolun birleşim yerinde olduğu için İtalyanca’da üç yol anlamına gelen tre vie (Vie, via nın çoğulu. Aşırı iyi İtalyanca bildiğimizi de belli edelim:) ) den geliyor. Orijinal planı Bernini’ye ait olsa da o dönemin papası ölünce hayata geçirilememiş. Yine de çeşmede kendisinin birçok dokunuşunu görmek mümkünmüş. Three Coins in the Fountain adlı 1954 yapımı filmde geçen, çeşmeye para atma sahnesinden dolayı bu olay popüler hale gelmiş. Günde yaklaşık 3000 Euro kadar para toplanıp, ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyormuş. Sol omzun üstünden sağ el ile dileği diledikten sonra parayı atmak gerekiyor. Biz tüm sevdiklerimizin Roma’yı görebilmesini diledik:)
Fakat bizim bu çeşme ile ilgili bir maruzatımız var hakim bey. Ya bu nasıl bir kalabalık??!! Yani nasıl anlatsak. Mesela acil bir durum olsa izdihamdan kesin birilerine bir şey olacağı kadar bir kalabalık. Fotoğraf çekebilmek için birilerinin üzerine çıkmanız gereken bir kalabalık. Aşırı rahatsız edici bir kalabalık. Çok fazla kalabalık dedik ama inanın buranın keyfini çıkarmak için gerçekten ya gecenin ya da sabahın bir körü gelmek lazım. Aksi takdirde bu güzelim yapının detaylarını görmenize imkan yok.
Campo de’ Fiori





Bugünü oldukça renkli olsa da geçmişi oldukça karanlık bir meydan var sırada. Ortaçağ karanlığının zirve noktalarından birisi bu meydan. Bu dönemde yapılan idamlar halka açık bir şekilde yapılırmış. Bu meydan da idamların gerçekleştirildiği noktalardan. Bugün meydanın tam ortasında yer alan heykel de o dönem idam edilmiş olan filozof Bruno’ya ait. Yıldızların da güneş gibi kendi gezegenlerine sahip ayrı sistemler olduğuna dair teorisini savunduğu için tam olarak heykelin bulunduğu noktada idam edilmiş. Günümüzde renkleri ise meydan şehrin en sevimli pazar yerlerinden birine ev sahipliği yapıyor. Bir yanda çiçek tezgahları diğer yanda sebze meyveler derken, renkler birbirine giriyor.
Piazza di Spagna (İspanyol Merdivenleri)





Adını baktığı İspanyol elçiliğinden alan meydan merdivenleriyle ünlü. Elçiliği meydanın karşısındaki kiliseye bağlamak için yapılan bu merdivenler, Roma fotoğraflarının ilk sıralarında her zaman yerini alıyor. Yeni alınan karar sonrası merdivene oturmak yasaklandığı için fotoğraf çekmek eskiye oranla biraz daha rahat. Yine de işimi garantiye alayım diyorsanız sabah güneşin ilk ışıklarıyla buraya koşmanızı öneriyoruz. Biz tam olarak öyle yaptık ve meydanda toplam 4 kişi vardı. Merdivenin önünde yer alan havuz Bernini’ye ait. Ama bildiğimiz Bernini değil de babasına. Bir sülale komple sanatçı olunca, neyi kim yapmış bir noktadan sonra karışıyor.
Tabii meydanın dört bir yanı önemli sokaklar ve mekanlara da ev sahipliği yapıyor. Dünyaca ünlü mağazaların bulunduğu Via dei Condotti, merdivenlerin tam karşısında yer alıyor. Sağa doğru dönerseniz ise, Piazza del Popolo’ya sizi götürecek olan, üzerinde mağaza ve ünlü cafeler yer alan Via del Babuino bulunuyor.
Piazza del Popolo





Yine İtalyancamızı konuşturalım. Doğrudan tercümesi, Halk Meydanı. Antik Roma döneminde, şehre giriş için bu meydana açılan kapı kullanılıyormuş. Şehir fazlasıyla büyüdüğü için o atmosferi yakalamak zor olsa da, kalabalığa kendinizi kaptırıp antik dönemdeki bir şehir etkinliğinde hissedebilirsiniz. Meydanın tam ortasında ünlü Mısır firavunu II. Ramses döneminde yapılmış olan bir dikilitaş var. Dikilitaş üzerinde yapılan son değişiklikler yaklaşık 3200 yaşında. Bunun en büyük örneği Sultan Ahmet Meydanı’ndaki dikilitaş.
Meydanı en iyi görebileceğiniz yer, Neptün çeşmesine doğru dönüp, başınızı yukarı kaldırınca göreceğiniz Borghese bahçeleri. Bahçenin hemen ucuna kondurulmuş terastan sadece Popolo meydanı değil, Roma’nın birçok yerini izleyebilirsiniz. Tabi bundan daha iyi seyir noktaları var. Eğer bana seyir terası verin, ben mekanlar olmadan da yaşarım diyorsanız, buyrun teras noktasına.
Villa Borghese (Borghese Bahçeleri)





Turistik noktaların kalabalığından bunaldığınız anda kaçabileceğiniz dev parka geldik şimdi. Özellikle haftasonları sabah erken saatlerde gelip, spor yapan Romalılara katılabilirsiniz.





1600’lü yıllara kadar üzüm bağı olarak kullanılan bu alan papanın yeğeni kardinal Borghese tarafından parka çevriliyor. Piazza del Popolo ve Piazza di Spagna arasındaki devasa alanı kaplayan bu park Roma’nın en büyük 3. parkı konumunda. Büyük derken abartmıyoruz. İçinde tiyatro, tapınak, gölet, futbol sahası, atletizm pisti, müze gibi birçok etkinlik alanı yer alıyor. Yeterince oksijen depoladıysak biraz da müzesinden bahsedelim. Parktan ziyade bir açık hava müzesi diyebiliriz kendisine.
Galleria Borghese





Parkı yaptıran kardinal bugün müze olarak gezdiğimiz binayı ev olarak kullanmış. Üstelik binanın mimari tasarımını da bizzat yapmış. Müze içerisinde Bernini’nin heykelleri, Caravaggio’nun ve Raphael’in onlarca resimleri derken oldukça zengin bir müze. Aslında, müzede yer alan eserler çok daha zenginmiş. Ama, Borghese ailesinin Napolyon dönemindeki temsilcisi olan prens aynı zamanda, Napolyon’un kayınbiraderi olunca işler değişmiş. Müzedeki eserlerin büyük kısmını Fransa’ya satmak zorunda kalmış. Bugün Louvre müzesinde yer alan Borghese Gladiator ve birçok önemli eser o dönemde satılanlar arasında.
Müzeyi gezebilmek için önceden rezervasyon yaptırmak şart. Ç,nkü tek seferde 270 kişi içeri alınıyor 2 saatlik bir ziyaret için. Aksi takdirde asla giriş yapamıyorsunuz.
Müze Pazartesi kapalı. Diğer günler 09:00-19:00 arası açık. Zaten biletinizi online aldığınızda giriş saatiniz de belli olacak. Giriş ücreti 13€. 2€ da online rezervasyon ücreti alınıyor. Roma Pass ile burayı ücretsiz gezebilirsiniz.
Bonus bilgi: Her ayın 2. Çarşamba günü son 3 saatte (13:00, 15:00 ve 17:00)
Castel Sant’Angelo





Gün batımında şehri izlemek için belki de en iyi noktalardan birisi. Güneş batmadan yarım saat önce içeri girerseniz, hem gün batımını izlemek hem de müzeyi gezmek için yeterli vaktiniz olacaktır.
Bugün müze olarak kullanılan bu kale, aslında bir anıt mezar olarak yapılmış. Pantheon’dan Atina’daki Zeus Tapınağı’na kadar dünyanin dört bir yanında önemli eserler ortaya çıkaran İmparator Hadrian’a da böyle bir anıt yakışırmış. Tiber nehrinin tam kenarında, şehre en hakim noktadaki yer alıyor. Haliyle konumu sebebiyle zamanla şehri savunmak için bir kaleye dönüştürülmesi kaçınılmaz olmuş. Bu dönüşüm sürecinde mezarda saklanan Hadrian, eşi ve kendinden sonra gelen birkaç imparatorun külleri maalesef kaybolmuş. Yine de sürpriz bir şekilde günümüze ulaşabilen ve küllerin konulduğu vazolardan birinin Hadrian’a ait olduğuna inanılıyor. Papalık döneminde ise kale işlevinin yanına hapishane ve konut da eklenmiş. Hatta zor durumlarda kaçabilmek için Vatikan’ı buraya bağlayan da bir koridor yapılmış.





Kalenin üzerinde kanatlarını açmış bir Mikail heykeli bulunuyor. Elindeki kılıcını kınına sokmak üzere kaldırmış. Hikayesini dinleyince daha etkileyici oluyor. Roma büyük bir veba salgınında kırılmaktadır. Papa bir gece, kalenin üzerinde Mikail’i tam olarak heykelde olduğu gibi kılıcını kınına sokarken görür. Bunu veba ile savaşın bittiğinin bir mesajı olarak algılar. Gerçekten de veba sona erince aynı şekilde heykel dikilmiş.
Roma Pass ile ücretsiz gezebileceğiniz bu müzenin giriş ücreti 20.5 €. Ayrıca Roma Pass ile sıra beklemeden turnikede kartı okutarak içeri girebilirsiniz.
Pazartesi hariç her gün 09:00-19:30 arası gezilebiliyor.
Piazza Venezia (Venedik Meydanı)





Kilise gibi meydanların da bitmediği bir şehir Roma. Venedik Meydanı için ise merkez noktası diyebiliriz. Bir yanında bugün müze olan, zamanında Venedik Şehir elçiliği olarak kullanılan Palazzo Venezia yer alıyor. Popüler kültürde Mussolini’nin halka seslendiği balkona ev sahipliği yapan saray olarak da biliniyor. Meydanın diğer bir yanında İtalya’yı birleştiren Vittorio Emanuele II’ye adanmış anıt ve son olarak da Capitolini Müzesi yer alıyor.
İlk Sefer de Görmeseniz de Olur
Basilica Papale di Santa Maria Maggiore





Aziz Petrus Bazilikası’ndan sonra Roma’nın en etkileyici kilisesi. İsminin hakkını verecek şekilde -Maggiore büyük demek- dev bir kilise. Yapılışı bir efsaneye dayanıyor. 352 yılının 5 Ağustos gecesi Meryem Ana Romalı bir aristokrat ve papanın rüyasına giriyor. Her ikisine de sabah kar yağmış olan tepeye bir kilise yapılmasını istediğini söylüyor. Bugün bazilikanın olduğu tepede kar bulunuyor ve inşaat yapılıyor. Her 5 Ağustos’ta Santa Maggiore Meydanı’nda ışık gösterileri ve sanal kar yağışı eşliğinde bir mucize kutlanıyor. Bazilikanın girişi ücretsiz.
Piazza delle Madonna dei Monti





Halkın akşamları eğlenmek için tercih ettiği iki ana bölge bulunuyor. Bunlar Monti ve Trastevere. Trastevere’nin aksine burası turistik noktalara çok yakın. Üstelik, Antik Roma dönemine kadar giden bir geçmişe sahip. Fakir halkın yaşadığı bir bölgeymiş o dönemler. Bugün ise bir çok kafe ve bara ev sahipliği yapan, Romalıların uğrak noktalarından birisi. Kolezyum’u sabah erken saatte gezmek istiyorsanız 200 metre uzakta olmasıyla da kahvaltı için uygun bir seçenek.
Ayrıca çok da fotojenik olan bu binayı bulun. Bir bar burası. Akşam da çok şirin oluyor.
Largo di Torre Argentina





Sen de mi Brütüs nidaları hala kulağımızda. Ücretsiz görebileceğiniz antik noktalardan birisi aynı zamanda. Ama asıl özelliği dünyanın en büyük suikastinin yaşandığı nokta olması. Brütüs’ün Sezar’ı öldürdüğü bölge Campo Di Fiori ve Piazza Venezia arasında kalıyor.
Ayrıca burası kedilerin bakıldığı da bir yer. Etrafta dolanan onlarca kedi görme olasılığınız oldukça yüksek.
Chiesa di Sant’ Ignazio di Loyola





Katolik inancının merkezi olunca kilise de bitmiyor haliyle. Cizvit inancının kurucusu Aziz Loyola’ya adanmış bu kilisenin özelliği ise tavanında. Normalde kubbenin yer aldığı kısma baktığınızda ilk bakışta bir gariplik olduğunu anlamayabilirsiniz. Aslında bu kubbe sadece bir çizim. Kilise inşaatı sırasında para tükenince, kubbeyi sanal bir şekilde yapmak zorunda kalmışlar. Bize de düşen bu üstün zekayı alkışlamak kalıyor. Tabi kilisenin kendisi de fazlasıyla güzel. Tavan resimlerini daha iyi görebilmek için de mutlaka ortadaki aynaya bakmayı ihmal etmeyin. Trevi Çeşmesi’ne kadar gelmişken bu kiliseyi gözden kaçırmayın.
Quartiere Coppede





Borghese’ye kadar geldiyseniz hemen kuzeyinde yer alan bu mahalleyi sakın es geçmeyin. En azından ortamlarda Roma’nın farklı bir yerini anlatmak için dahi olsa buraya uğrayın. Çünkü, 1919-1927 yılları arasında bölgeye ismini de veren Gino Coppedè bütün fantezilerini burada hayata geçirmiş. Bölgede yaklaşık 40 binayı Art Nouuveau tarzında ama Gotik, Barok, Yunan mimarilerinden öğeleri de barındıracak şekilde tasarlamış. Meydanın girişinde yer alan etkileyici kemeri geçtikten sonra The Fontana delle Rane (Kurbağa Çeşmesi) ve çeşmenin çaprazında yer alan The Palazzo del Ragno (Örümcek Sarayı) mutlaka görmeniz gereken yerler.
St. Ivo alla Sapienza





Gezmesi belki de en zor olan kiliselerden birisi. Kilisenin kendisi sadece Pazar günleri 9-12 arası ziyarete açık. Ama, sadece avlusunu görmek bile yeterli ve avluyu mesai saatlerinde ziyaret edebilirsiniz. Eğer yeterince şanslı olup içine girebilirseniz Boromini’nin yaptığı heykellerle bezeli mimarisi ve en önemlisi kubbesini incelemeyi unutmayın. Normalde yuvarlak tasarlanan kubbelerin aksine değişik bir yöntem izlenmiş.
Borromini’s Perspective





Borromini’den daha önce de bahsettik. Roma’da birçok yerde kendisinin eserlerini görmek mümkün. Bernini kadar ünlü olmamasının sebebi ise Bernini mermer, Borromini ise taş işçiliğinde ustalar. Maalesef mermer daha çok ilgi çekiyor. Yine de Borromini’nin en büyük eserlerinden birin, görmeden dönmemelisiniz. Bu eser ilk bakışta uzun bir koridor ve onun sonunda duran dev bir savaşçı heykeli gibi gözükebilir. Aslında, sadece 9 metre uzunluğundaki koridor 37 metre gibi görünüyor. Bu algıyı yaratabilmek için Borromini, kolonları ileriye doğru kısalacak şekilde, zemini ise koridor boyunca yükselecek şekilde tasarlamış. Bu zekice tasarlanmış eser önünde bakakaldık. Hatta müze görevlilerinden birinin heykelin yanına kadar gitmesini rica edin o zaman ne demek istediğimizi anlayacaksınız.
Bu eser Galleria Spada içerisinde yer alıyor. Spada Sarayı’nda bulunan bu müze oldukça küçük ancak Caravaggio, Rubens gibi sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapıyor. Müze binasının dışı da kesinlikle görülmeye değer.
Musei Capitolini (Capitol Müzesi)





Roma Forum’una bakan Capitol tepesinde yer alan müzenin aslı 1400’lu yıllara kadar dayanmakta. Bu özelliği de kendisini dünyanın en eski müzelerinden biri haline getiriyor. Dönemin papası sahip olduğu bronz antikaları halka bağışlayıp, bu tepede sergilemeye başlıyor. Günden güne koleksiyon hızla büyüyor. Sonunda Michelangelo 1536’da müze için bir plan hazırlıyor. Bu plan çok sonraları da olsa hayata geçiriliyor.
Müzeye, Forum tarafından da gelinebiliyor. Ama, Venedik Meydanı tarafından gelmenizi öneririz. Marcus Aurelius heykeli ve meydanın heybeti oldukça etkileyici. Meydanda yer alan bu heykel açık havada sergilenemez şekilde hasar gördüğü için bakıma alınıp sonrasında da müzenin içine alınmış durumda. Dışarda yer alan ise birebir kopyası. Katolik kilisesi bu tip heykelleri genelde yok etmiş olsa da meydandaki heykel günümüze ulaşmış. Sebebi ise 1. Konstantin’e ait olduğu sanılıyor olması.





Müze giriş ücreti 11.5 € ve Roma Pass için 2 €‘luk bir indirim bulunuyor.
Doria Pamphilj Gallery





Burası Roma’nın nispeten az bilinen yerlerinden. Roma’da görecek o kadar fazla yer var ki, bazı yerler üvey evlat muamelesi görüyor. Kardinal, prenses gibi bol ünvana sahip Pamphilj ailesinin yıllar boyu toparladığı koleksiyon, yine kendi saraylarında sergileniyor. Caravaggio, Velasquez, Bernini gibi sanatçıların eserlerini gçrebileceğiniz müzenin en etkileyici yeri aynalı olan koridor. Burası oturup saatlerce izmelik.
Hızlıca ve keyifle gezilen bir yer. Ortamlarda “Abi Roma’da bir yer keşfettim, efso” diye hava atabilirsiniz.
Haftanın her günü 9:00-19:00 arası gezilebiliyor. Son giriş 18:00. Giriş ücreti 12€.
Sancta Sanctorum





Burası Roma’daki çok enteresan yerlerden. Kutsalın da kutsalı anlamına geliyor ismi. Aslında bir kilise. Kiliseye çıkan 2 tane merdiven var. Birinin basamakları Kutsal Basamaklar olarak adlandırılmış. Gittiğinizde dizlerinin üzerinde, dua ederek basamakları çıkanları görürseniz sayemizde şaşırmayacaksanız:) Hoş biz daha önce okumamıza rağmen şaşırdık. Çünkü çok acayip bir görüntü.
İnanışa göre, İsa çarmıha gerilmeden önce sorgusuna giderken bu basamakları kullanmış. 4. yüzyılda Kudüs’ten Roma’ya getirilmiş. Bu merdivenlerle Sancta Sanctorum’a çıkılıyor.
Dizlerinin üstünde çıkmak istemeyenler için sağ tarafta normal merdiven de var.
Buradan çıkınca hemen çaprazında Basilica di San Giovanni in Laterano diye bir kilise de var. Adını yazarken yaşlandık. Diğer kiliselerden farkı içinde çok fazla heykel olmasıydı. Bir de bahçe kısmına 5€ vererek giriliyordu ama biz girmedik.
Teatro Marcello





Kolezyum’un kardeşi. Hatta Kolezyum’un abisi demek daha doğru olur çünkü ona göre çok daha eski bir yapı. Kardeş dememizin sebebi ise görünüşlerinin oldukça benzer olması. Ayrıca ücretsiz olarak gezilebiliyor ve Roma’nın az bilinen yerlerinden. Aklınızda bulunsun.
Turist Tuzakları
Roma’da gerçekten görmeye değer çok yer var. Bu yüzden günlerinizi çok iyi planlamanız gerekiyor. Turist Tuzakları dediğimiz verdiğiniz paranın karşılığını alamadığınız gibi bir tuzak değil. Hepsi ücretsiz. Ama, tamamen zamanınızı çalan yerler. Biz birkaç yeri aşağıda listeliyoruz. Eminiz başka yerler de vardır.
Bocca del Verita





İsmi Türkçe’ye Gerçeğin Ağzı olarak çevrilebilecek, olabildiğinde gereksiz bir kapak. İnsanlar elini kapaktaki deliğe sokup bekliyorlar. Ama öncesinde en az 1 saat sıra bekliyorlar. Eğer eli acımazsa yalan söylemiyor gibi bir inanış var. Hemen yanındaki parmaklıklardan da görebilirsiniz. Sıra beklemeye ve elinizi sokmaya gerçekten gerek yok.
Kapağın olayı ne diye araştırdığımızda, heme karşısındaki Herkül Tapınağı’nda eskiden kurban kesilirken hayvanın kanının aktığı deliği kapatan kapak olduğunu gördük.
Giardino degli Aranci





Burayı sevdik mi sevmedik mi tam karar veremiyoruz. Fotoğraflarından çok daha büyük bir yer olduğunu düşünmüştük nedense. Tatlı bir bahçe. Portakal Bahçesi olarak geçiyor. Yolunuz bu tarafa düşerse uğranabilir. Seyir terası da var. Ama zamanınız kısıtlıysa es geçin.
Aventine Tepesi’ndeki Anahtar Deliği
Roma’nın tepelerinden biri olan Aventine Tepesi’ne çıktığınızda yeşil bir kapının önünde bekleyen bir kalabalık göreceksiniz. İyi mi hiç o tepeye kadar gidip vakit harcamayın. Yeşil kapıda bir anahtar deliği var ve ordan bakınca Aziz Petrus Bazilikası gözüküyor. Ee? Aslında kulağa oldukça tatlış gelmekle beraber konuyu şöyle anlatalım. Bir kere arkanızda 255 tane insan var. Ne baktığınızdan birşey anlarsınız, ne bakarken rahat edebilirsiniz. Biz sıranın bu kadar olacağını beklemiyorduk. Görür görmez koşarak uzaklaştık. Vakit harcamaya kesinlikle değmez. Eğer sabahın köründe gelirseniz o zaman keyifli olabilir.
Roma’ya her gittiğimizde tekrar tekrar aşık olup dönüyoruz. Sevmeyeni, etkilenmeyeni duymadık. Size de şimdiden keyifli geziler.
Gitmek isteyip de göremediklerimiz: Mumok, Chiostro del Bramante, Cinecitta Studios. Domus Aurea. Artık bunlar başka bahara kaldı.
Roma ile ilgili notlarımızı Instagram’da @ucanhollandalilar hesabından #UHrome etiketinden takip edebilirsiniz. Hikayeler de sabitlenmiş durumda. Sevgiler:)